2 Mayıs 2017 Salı

Immanuel Kant Kimdir? Görüşleri Nelerdir?

Immanuel Kant; 1724 yılında Doğu Prusya da bir kasabada dünyaya gelmiş, ünlü Alman filozofudur. Hayatını doğdu şehirde geçiren Kant, Konigsberg Üniversitesinde felsefe, fizik ve matematik eğitimi alarak belli konular üzerinde kendisini geliştirmeyi başarmıştır. VII. yy. da İskoçya’dan Prusya ya göç etmiş bir fakir bir aileydi. Fakir bir ailenin çocuğu olan Kant maddi sıkıntılar içinde bir çocukluk geçirmiştir.
Öğrenim hayatı sırasında babasını kaybeden Kant, hem çalışıp hem okumak zorunda kalması üzerine özel öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Kant geliştirdiği düşünce sistemini de bu dönemde geliştirip, doktorasını tamamlamış ve bunun ardından da Konigsberg Üniversitesinde öğretime başlamıştır. 1770 yılında profesörlüğe yükselen Kant, emeklilik dönemine kadar çeşitli statülerde üniversitede çalışmaya devam etmiştir. Matematiği seven ama felsefeye özel bir ilgisi olan Kant, üzerinde yaptığı çalışmalar sonrasında 1781 yılında felsefe alanındaki ilk eserini vermeyi başarmıştır. (Saf Mantığın Tenkidi) Daha sonra yaptığı çalışmalarına ve eserlerine devam eden Kant, eserlerinin yanında genç yaşında güneş sisteminin meydana gelişinin üzerinde çalışmalar yapmaya başlamıştır. Yaptığı çalışmalar ile Nebula hipotezini ortaya atmıştır.
4580_1Alman filozofu Kant, Alman felsefesinin kurucu isimlerinin arasında yer alırken üzerinde yaptığı çalışmalar sayesinde felsefede kendinden sonraki döneminde aydınlatıcısı ve yol göstericisi olmuştur. Felsefede Bilgi Kuramını ortaya atmıştır. Kant’ın yaptığı felsefenin kolay anlaşılabilmesi için, onun çalışmalarının öncesi ve sonrası ile diğer filozoflar ile olan bağlantılarının da araştırılması ile daha kolay anlaşılabilmektedir. Kant il çalışmalarını Leibniz’in etkisi altında kalarak yapmış daha sonra ise, Hume’nin fikirleri ile karşılaşarak insanın bilgisinin sınırlarını belirlemeyi arzu etmiştir. Kant’ın hareket noktası daima bilgi olmuş ve yazdığı eserlerinde insanın sadece tecrübe ederek kazanacağı bilginin sadece tabiat bilgisi olacağını ileri sürmüş ve bunun metafizikte geçerli olamayacağını ileri sürmüştür. Hareket noktası bilgi olan Kant, insanın sahip olduğu bilginin yapı ve sınırları üzerinde durmuştur. Yaptığı araştırmalar sonrasında Kant’a göre bilgi, kavramlar arasında gösterdiği münasebet ile aynı zamanda bir hükmü ifade ettiğini ve bununda bir bilgi kaynağı deneyi olduğunu belirtmiştir.
1724 yılında dünyaya gelen Kant, 1804 yılında 80 yaşında iken hayatını kaybetmiştir. Yaşamı boyunca yaptığı çalışmalar ile bir çok eser bırakmıştır. Yaptığı çalışmalar günümüzde de hala kendisinden bahsedilerek kullanılmakta ve kendisinden sonrakilere bilgi kaynağı olmayı başarmıştır. Eserlerinin yanında, günümüzde kendisinden bahsedilmeyi başaran bir çok özlü sözleri de bulunmaktadır.
Felsefi Görüşleri
Kant felsefesine “Kant Kritismi” denir. Buradaki “kritik” sözcüğü “duyarlı, zor durum, her an tersine dönebilir” değil, “inceleme, gözden geçirme ve eleştirme” anlamına gelmektedir.
Kant felsefesinin bu adı alması, onun felsefesinin bu nitelikle anılması, hiç de rastlantısal değildir; çünkü gerçekten de bir inceleme ve eleştiriye dayanmaktadır.
Onun incelediği şey varlık, bilgi ve us; eleştirdiği şey de usçuluk ve deneyciliktir.
Onun iki dönemi vardir. Birincisine “elestiri öncesi dönem”, ikincisine ise “elestiri dönemi” denir. Onun felsefî agirligi bu ikinci dönemin ürünlerinden gelir. O, bu dönemde, çagdaslari olan Descartes, Chiristian Wolf, Leibniz, Locke ve David Hume ile varlik, bilgi, hakikat ve metafizik konularinda hesaplasmak zorunda kalmistir.
Descartes, Wolf ve Leibniz birer rasyonalisttiler. Bilginin kaynagini ve dogrulugunun ölçüsünü us olarak görüyorlardi. Onlara göre us dogru, güvenilir, saglam, genel geçer ve zorunlu bilgilere (hakikate) sahip olarak bu dünyaya geliyordu. Varlik (evren) ise “gerçek ve görünüs” olarak ikiye ayriliyordu. Aristoteles’in geleneksel metafizigine bagliydilar.
Bunlarin karsisinda Locke ve Hume vardi. Onlar ise varligi duyumladiklarimizla sinirliyor, monist (tekçi) bir evreni savunuyor ve bilginin kaynagi olarak da deneyi gösteriyorlardi. Görünüsün ardinda bir gerçeklik aramiyor, duyulur olana uygun önermelere “dogru” diyor ve bu “dogru” kavramiyla yetiniyorlardi. Metafizigi de toptan reddediyorlardi.
Bunlarin ikisinin de ortak yani “dogmatik” olmalariydi. Yani çikis noktalarini temellendirmiyor, açiklamiyor, orada bir ön kabule dayaniyorlardi. “Niçin akil? Niçin deney?” diye soruldugunda yanit, “E öyle!” idi!
Ancak Hume’un durumu özeldi. Hume her ne kadar felsefe tarihinde yerini “deneyciler” bölümünde almis olsa da Locke gibi deneyciligi sonuna kadar savunan biri degildir. Çabucak kuskuya yönelir. Ona göre gerçeklige iliskin bütün kavramlarimiz deneyden çikmistir. Örnegin, Tanri bile deneylerin ürünü bir kavramdir ve o insandaki niteliklerin abartilmasiyla yine insan zihni tarafindan olusturulan zihinsel, kavramsal bir varliktir. Duyulur bir varlik, deneylenir bir varlik degildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder